1- Astroloji ile tanışma


Astroloji ile tanışma


Astroloji ile ilk tanışmamız 1987 yılı civarında oldu. Bir kaç kitap alarak işe başladım. Sonra başka işlere daldım ve unuttum gitti. 1996 yılı civarında merakım tekrar canlandı. Bu kez, doğum haritası yapmaya merak salmıştım. İyi gibi görünen bir kitap, bir evler tablosu, bir efemeris (gök günlüğü) bir de pergel alarak işe başladım. Mühendislik işte... Hala, o günlerden kalan amatörce çizimler kitapların arasında karşıma çıkıyor.

O zamanlar, piyasadaki yayınlar da çok kısıtlıydı. Bu gün olduğu gibi, o zaman da Türkçe kitaplarda genel olarak burçlar anlatılıyordu. Koçlar şöyledir, Başaklar böyledir, birbirleriyle hiç anlaşamazlar… vb. Açılara da değinilmekteydi. Doğum haritanız üzerindeki gezegenler arasındaki açılardı bunlar. Her biri bir karakter özelliğine karşılık geliyordu.

“Natal harita” olarak adlandırılan, doğum anına ait haritayı çizebilmeye başlamıştım. Zaman hesaplarını elde yapıyordum. ODTÜ'nün kazık matematik dersleriyle boğuştuktan sonra, bunlar şaka gibi gelmişti. Her şey çok kolay görünüyordu. Karakter analizi ilgimi çekmekle birlikte, asıl hedefim geleceği tahmin etmekti ve hedefe pek bir şey kalmamıştı.


Sonra ne oldu pek hatırlamıyorum. Sanırım işe boğuldum. ERP sistemleri danışmanı olmuştum. O projeden bu projeye, o firmadan bu firmaya koşturdum durdum. Görmediğim üretim sahası, öğrenmediğim sektör, çalışmadığım proje kalmadı. Danışman oldum, bilgi işlem müdürü oldum, proje yöneticisi oldum, bilgi işlem şirketlerinde genel müdür, hatta bir ara bir kimya endüstrisinde planlama müdürü bile oldum (bu sonuncuya çok az katlanabildim). Kendi işimi de kurdum, şirket küçüktü ama idare ediyorduk. Astroloji mi? Unuttum gitti. Sadece yaş günlerimde bir Astroloji dergisi alıyor ve yıl boyu saklıyordum.


Astroloji’ye ilişkin bir şeyler bildiğimi de düşünüyordum doğrusu.


Aslında bir şey bilmediğimi ve hiç bir şeyi doğru düzgün anlamadığımı fark etmem için aradan 10 yıl geçmesi ve kanserle tanışmam gerekecekti.


Kanser ile tanışma


Myeloma olarak anılan kemik iliği kanseri, 2006 yılının sonbaharında beni yakaladı ve iki yıldan uzun bir süre boyunca yerden yere vurdu. Bu dönemi, su alan bir gemiyle fırtınalı bir denizden geçmeğe benzetirim nedense… Birkaç kez pes edip, batmaya niyet ettimse de, ya beni sevenler bırakmadı, ya da başka umut verici rastlantılar, tuhaf olaylar oldu. Bir şekilde o fırtınadan çıkmayı ve sakin bir limana demirlemeyi başardım. Oysa bu kıyılardan defalarca geçmiştim ve eminim ki böyle bir liman yoktu.


Hastalık elimi kolumu budayıp beni çalışamaz hale getirince, yıllardır bir hobi olarak uğraştığım Astroloji de bu esnada neredeyse tek uğraşım oldu. Kendimi biraz toparlayıp da Astroloji’ye ciddi olarak eğilmeye karar verince, en iyi yaptığım şeyle başladım: Bulabildiğim tüm kaynakları topladım ve deli gibi okudum. İyi bir yazılım (Astroloji programı) siparişi verdim. İlk etapta 21 İngilizce kitap seçtim ve getirttim. Bulabildiğim Türkçe kitapların hemen hepsini aldım. Sonrasında da, Amsterdam'dan 30 civarından kitabı bizzat kendim seçerek aldım. Yurtdışına giden eşten dosttan gittikleri ülkelerden Astroloji ile ilgili kitap, doküman… ne bulurlarsa getirmelerini rica ettim.


Ne yapmak istediğimi çok iyi biliyordum. İlk olarak, hastalığın geri dönmesini engellemem gerekiyordu. Bunun için de, neyin hastalığa yol açtığını anlamalıydım. Hayalci değildim. İlaçlarımı almayı hiç bir zaman ihmal etmedim. Bununla birlikte, çok zayıflayan bağışıklık sistemini ruhen rahat ve güçlü kalarak desteklemem gerektiğini düşünüyordum. Eskisi gibi düşünerek ve davranarak devam edemezdim, aynı noktaya geleceğimi seziyordum. Daha fazla bilgiye, yeni bir bakış açısına ihtiyacım vardı. Astroloji benim pusulam olacaktı.


Astrolog ile görüşme


Nispeten iyileşip, tekrar işime döndüğüm zamanlarda, bir Astrolog'a danışmaya gittim. Neden hasta olduğumu, hastalığın ne zaman başladığını, nasıl bir yol izlersem hastalıkla baş etmemin kolaylaşacağını, bu işi meslek olarak yapan bilgili ve tecrübeli birinden öğrenmek istiyordum.

Önceden mail ile bütün bilgilerimi gönderdim ve durumumu anlattım. Neyi öğrenmek istediğimi belirttim. Danışma seansının iki bölümü olacaktı. İlk kısımda karakter analizi yapılacak, ikinci kısımda ise gelecekle ilgili konuşacaktık.

Buluşmaya gittiğimde, Astroloji danışmanının önünde doğum haritam vardı. Dört saat boyunca konuştuk. Danışman, ilk kısımda uzun uzun, benim karakterimin nasıl olduğunu anlattı. Ben de ses çıkarmadan dinledim, fakat duyduklarım pek hoşuma gitmemişti. Hastalığa neyin neden olduğu ve ne zaman başladığı konusunda, pek bir şey öğrenemedim. Geleceğe ilişkin öngörüleri konuştuğumuz ikinci kısımda ise, eski mesleğime (yani bilgi işlem dünyasına) geri dönmemem konusunda beni açık ve net bir şekilde uyardı.


Sonradan bu görüşmede danışmanın bana neyi neden anlattığını uzun uzun düşündüm, ses kayıtlarını tekrar tekrar dinledim. Neden anlattıklarından bir kısmı hoşuma gitmemişti? Neden kendimi tatmin olmuş hissetmiyordum? Eksik olan neydi?


Astrolog’a gittiğimde hastalıkla boğuşmaktan yeni çıkmıştım ve çok yorgundum. Gemim batmaktan kurtulmuş, ancak perişan durumdaydı. İhtiyacım olan eleştiri ve yargılama değil, şevkatli bir rehberlikti. Fakat bulduğum bunun neredeyse tam tersiydi; Tepeden bakan, yargılayıcı ve eleştirel bir tavır. Sabit mod’um fazla olduğu için, ben ağır bir demir masaya benziyordum. (Ne talihsizlik!) Çok inatçıydım ve yeni şeyleri kabul etmekte zorlanıyordum (Ne kadar da ayıp!). Tabi ki değişmem gerekiyordu. (ve ne kadar ümitsiz…)

Daha bilgece bir yaklaşım bekliyordum doğrusu.

Kendi pusulamı yapmalıyım…


Sonra, bu pek de cazip olmayan tecrübenin beni Astroloji'den soğutmaması gerektiğini düşündüm ve bu işin doğru olarak nasıl yapılması gerektiğine kafa yormaya başladım. İlk vardığım nokta, “kendi gemisini yüzdüremeyen, kılavuz kaptan olmaya kalkışmamalı” yargısıydı. Dolayısıyla, yeniden kendimi okumaya verdim ve kendimi, kendi hayatımı daha derinden incelemeye başladım.


Bu arada diğer insanların haritalarına da bakmaya başladım. Ailemdeki insanların, arkadaşlarımın doğum haritalarını inceledim ve yorumlarda bulundum. Karakter analizindeki doğruluk oranı, şaşırtıcı ölçüdeydi ve doğru yolda olduğumu düşündürdü. En önemlisi, kendimle yeni yeni tanışmaya başlamıştım. Bazı niteliklerimi Astroloji'den öğreniyor ve eşime "doğru mu bu?" diye soruyordum. Bazılarına çok şaşırdığımı söylemeliyim, doğrusu öyle olduğumu düşünmezdim. Kendimi tam olarak tanıdığımı sanırdım.

“İnsan, insan’ın aynasıdır” der bilgeler. Bu sözün doğruluğunu, diğer insanların haritalarını inceledikçe anladım. Her incelediğim harita, her konuştuğum insan, kendimi daha iyi anlamama, tanımama vesile oldu. Harita analizinde tecrübe kazandıkça, “iki boyutlu kağıtta yer alan bir haritanın, canlanıp bir insan olarak karşıma geçtiği” fikri beni büyüledi. Her bir insan, ayrı bir gemiye benziyordu ve hepsinin rotası farklıydı. Hepimiz farklı hayatlar sürmek için,  belki de doğmadan önce bizzat kendimizin çizdiği rotalarda yelken açmak için dünyaya geliyorduk. Herkes için doğru bir rota olamayacağı gibi, standart bir gemi de olamazdı. Her insan çok özel ve “tek”ti. Peki, neden?


İlahi düzen


Bunu anlayabilmek için Astroloji'yi aşkın anlamı ile kavramak gerekiyor. Kanımca Astroloji, varoluşu algılamakta kullandığımız araçlardan sadece biri. Astroloji’ye inanarak bizler, evrende algımızın çok ötesinde bir uyumun var olduğunu, dolayısıyla olan biten her şeyin neden-sonuç bağlantısı içinde gerçekleştiğini kabul etmiş oluyoruz. Ve tabi ki, Astroloji konusundaki bilgi birikiminin, bu ilahi düzene ilişkin yapılan gözlemler ve verilerden oluştuğunu da kabul ediyor ve kullanıyoruz. Örneğin, bu gün kullandığımız ev sistemlerinden tüm burç ev sisteminin, antik Yunan’dan miras kaldığını bilmek bana heyecan veriyor ve bu insanlarla kendimi bir tür akraba hissetmeme neden oluyor.

Tabi, Astroloji ile ilgilenen herkes bu kadar felsefi düşünmek zorunda değil. Astroloji’yi bir veri seti ve yöntemler topluluğu olarak da değerlendirip, kullanabilirsiniz. Batı medeniyetinde Astrolog’ların aynı zamanda iyi birer astronom ve mühendis olmalarının nedeni de bu.


Fakat ben Astroloji’yi, tıpkı matematik gibi, “tanrının dili” olarak görmeyi ve büyülenmeyi tercih ediyorum. Kuru,  soğuk ve bilimsel bir yaklaşım yerine, sıcak, olgun ve mistik bir yaklaşımı tercih ediyorum. Tabii, Astrolojinin talep ettiği çalışma disiplinini elden bırakmadan.


Bence Astroloji’ye bilimsel bir zemin uydurmaya çalışmanın bir anlamı yok. Yararı da... Peki, gerek çağdaş, gerekse de geçmişten gelen Astrolojik veri ve yöntemler safsata içermez mi? Kesinlikle içerir, hem de fazlasıyla. Bence bu Astroloji’nin değerini azaltmaz, sadece ahmaklara konu çıkar. Bize de “sapla samanı ayırmak” gibi bir görev düşüyor.


Astrolojik açıdan bir insanı doğru değerlendirebilmek için, iyi çalışmak gerekiyor. Parçaları yan yana koyarak bir rapor çıkarabilirsiniz, çok yanlış da olmayabilir, fakat bütünü kavramak için ayrı bir gayret göstermeniz gerekir. Acaba bu ruh dünyaya ne yapmak için geldi? Neden bu kadar öfkeli ya da sabırlı, ya da hassas ya da… Kimseyi (yaptığı işler nedeniyle değil fakat doğası nedeniyle) yargılamaya hakkımız olmadığı gibi, yaradılışa burun kıvırmak gibi küstahça bir tavra düşmemeye de dikkat etmelisiniz.


Zira bu işlerle yeteri kadar uğraştığınızda anlarsınız ki, her insan, her yaratılan varlıkta olduğu gibi, olması gereken şekildedir ve muhtemelen o tabiatta olmakta onun da isteği ve onayı vardır. Haritasını çıkardığınız insanların bazı yönlerini sevmeyebilir ya da beğenmeyebilirsiniz, fakat değerlendirmelerinizde bunları işin içine katmamaya özen göstermeniz gerekir. Sizin uyumlu bir doğanız, yumuşak bir tarzınız var diye, sert ve atak karakterli insanları “vahşi ruhlu” olarak niteleyemezsiniz. Tüm insanlar yumuşak karakterli olsaydı, dünyada iş yapılamazdı. Şüphesiz, doğa ne yapacağını sizden daha iyi bilir.


Binlerce yıllık gözlemler, Satürn'ün doğum haritamdaki yeri dolayısıyla, benim hangi mesleği seçersem seçeyim, bir öğretmen olduğumu söylüyor. Ben, bu ve benzeri değerlendirmelerin insanlara ne kadar uyduğunu defalarca gördüm ve başka kanıt da aramıyorum. Evrendeki var oluşun hem bu kadar çeşit içerdiğini hem de bir bütünü tamamladığını görmek muhteşem bir duygu ve benim bütün endişelerimi alıp götürüyor.


Fakat insanların çoğunun, hayatı bu derin anlamı ile sorgulamadığı açık. Astroloji’den beklentileri de “parasal durumun ne zaman düzeleceği” ya da “ilişkide sorun çıkıp çıkmayacağı” üzerine yoğunlaşıyor. Talep bu olunca, arz da ona göre oluyor haliyle.


Benim bunca yıldan ve yoldan sonra anladığım ise şu: Hepimizin başına hemen hemen aynı şeyler geliyor. Fakat olaylar aynı olsa da, her birimiz için taşıdığı anlam farklı. Yani önemli olan, olaylardan çok, bizim onu nasıl algıladığımız ve bu bilgi ile ne yaptığımız.


Gelecek


Astroloji’nin, karakterimizi nasıl tarif ettiğinden bahsettik. Peki, Astroloji gelecek ile ilgili olarak neler söyler? Biraz da bundan bahsedelim.


Ben Astroloji’nin, geleceğe ilişkin olarak, rüzgarın ne şiddette ve hangi yönde eseceğini söylediğini düşünürüm sık sık. Denizde rüzgar estiğinde üç şey yapabilirsiniz; Yelkeninizi açar ve rüzgarı arkanıza alarak farklı rotalara, farklı mecralara gidebilirsiniz. Ya da, yelkenleri indirip olduğunuz yerde kalmaya çalışırsınız. Ya da, yelkeninizi indirir, rüzgara karşı gitmek için küreklere asılırsınız.


Hayatımız boyunca yüzlerce, binlerce kez çeşitli yol ayrımlarına geliriz. Hangisini tercih ederiz? Aslında, Astroloji hangisini tercih etmeye yakın durduğumuzu da söyler, fakat aynı anda etkili olan bir çok rüzgar, akıntı iş başındadır. Üstelik bunlara karmik alacak ve borçları, kaderin elini ve şans faktörünü de katmalıyız. Fakat unutmamak gerekir ki, son karar verici biziz. Aksi halde, hayat önceden yazılı bir senaryoyu oynamak şeklinde olurdu ve hiçbir anlamı kalmazdı.


Rüzgara karşı kürek çekmenin maliyeti yüksektir, fakat bir ruh bunu da seçebilir. Tıpkı benim geçmişte yaptığım gibi. Cesur, ya da inatçı, ya da sadece genç olduğu için bir ruh bunu tercih edebilir. Direği kırmak da insana çok şey öğretir.


Ben rüzgarı arkaya alıp, farklı sulara yol almanın en akıllıca iş olduğunu düşünüyorum artık. Çünkü hayatın öyle bir formatı var ki, bizi hep yeni şeyler yapmaya, öğrenmeye zorluyor. Artık bırakıyorum, esen rüzgar beni farklı yerlere götürsün,  korkunun ecele faydası yok. Bunu öğrenmem için direğimi ve küreklerimi kırmam,  çapamı kaybetmem gerekti ama olsun, bu fırtınadan çok şey öğrendim. Yeni bir direk ve yelkenle, tekrar denize açıldım bile. Bu sefer cesaretim, pusulam ve barometrem de var.


Artık tanışmış olduğumuza göre, Astroloji’den ve ilintili konulardan konuşmaya devam edebiliriz. Astroloji’den ve bilgelikten, ve karma’dan, eskilerden, eski şeytanlardan, Ay’dan, Güneş’ten, yıldızlardan… Ve tabi ki kaderden ve şanstan…


Haftaya görüşmek üzere, hoşça kalın.


Yorumlar

  1. serüveninizi okudum. Geçmiş olsun demeyeceğim belli ki kazanımlarınızın çok olduğunu düşünüyorsunuz güle güle yolculuk edin demek daha uygun olacak. Bende materyal azlığından muzdarip olanlardanım. Ne yazık ki yabancı lisan bilmediğim için bilgiye ulaşmam çok zor. Gemiye bizide misafir edip bilgilerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Henry Bergson ve değişim felsefesi

Schopenhaurer karakteri, kaderi ve hayatın anlamını anlatıyor.

6 - İçimden şu zalim şüpheyi kaldır…